Neler yazdığımı gözden geçirmek için birkaç sayfa geriye çevirdim. Bir anda tüm yazdıklarım çok kötü
göründü bana; son derece yalın, tekdüze ve sıradan. Her kim “Tarih safsatadır,” dediyse (Henry Ford
muydu?) kesinlikle haklıydı.
Bu moral bozukluğu içinde yazdıklarımı kenara itip ayağa kalktım ve saate baktım. Saat gece on bire
yaklasıyordu. Aksam yemeği yemis miydim? Midemde hissettiğim bosluğa bakılırsa yememis olmalıydım.
Athenaeum’da öğlen yemeğinde bir seyler atıstırmıstım ama bunun üzerinden de çok zaman geçmisti.
Mutfağa gidip buzdolabına baktım. Yalnızca biraz kurumus dil vardı ve bundan hiç hoslanmadım. Kısa bir
süre sonra King’s Yolu’na çıkmıs, ön camında boydan boya kırmızı neon ısıklarıyla “Luigi” yazan bir espresso
kafeye girmistim bile. Beykınlı muzlu sandviçi beklerken günümüzün gürültülerinden kaynaklanan tekinsiz
karmasayı ve bunların atmosfere etkilerinin üzerinde düsünüyordum.
Bütün bunlar aklıma bir sekilde çocukluk günlerimin temsillerini, seyrettiğim pantomimleri getiriyordu.
Denizin dibinden dumanlar arasında çıkan Davy Jones! Seytanın meydan okuyan ve iyiye karsı çıkan lanet
gücünü yansıtmak için birden açıları tavan kapıları ile pencereler, geçilmez gibi görünen duvarlardan geçen
ve kalın, tok sesleriyle umut verici alısıldık sözleriyle iyinin zaferini müjdeleyen ve böylece baslangıçtan
itibaren kaçınılmaz olarak bu pantomimdeki öyküyle ilgisi olmasa da, “hep o aynı sarkıyı” söyleyen iyi kalpli
periler ya da melekler.
Agatha Christie – Ölüm Büyüsü Pulsuz yukle Bedava Kitab Indir
Advertisements
hec bir sey basa dusmedim neden danisilir?